Bir küçük
kız varmış annesinin öğrettiği gibi dua eden. Ellerini açar ve şöyle dermiş ‘Allahım
bisiklet istiyorum, lütfen bana bisiklet ver.’
Sonra bir
gün bisikleti olmuş ve bu mutlu olayın ettiği duanın sonucu olduğu sonucuna
varmış.
Başka bir
gün duasında ‘Allahım lütfen hani şu göğsünde pembe kurdelası olan, Sindrella
elbisesi var ya, ondan da ver bana’, demiş.
Olaylar
olacağı gibi olmuş ve pembe kurdelalı Sindrella elbisesi de alınmış.
‘Allahım onu
da, bunu da, şunu da istiyorum. Ondan da bundan da, şundan da ver bana’ diye
dua etmeye devam etmiş.
İstediği
bazı şeyler kendine gelmiş, bazıları gelmemiş. Yine de olumlu gözüken bir tesadüfler
zincirini ettiği duaların sonucu olarak kabul etmiş.
Küçük kız
büyümüş, büyüdükçe istekleri değişmiş ama dua edişi değişmemiş.
‘Allahım
bana sabır ver’, ‘Allahım bana güç ver’ , ‘Allahım bana zihin açıklığı ver’, ‘Allahım
bana huzur ver’...Bolluk
ver, eş ver, aşk ver, çocuk ver, torun ver, ver ver ver…
Kendisine öğretildiği
gibi dışındaki bir yaratıcıdan isteye durmuş. O Yaratıcı, öğrendiği şekliyle müslümanları
seviyormuş, iyileri cennetiyle ödüllendiriyor, kötüleri cehennemiyle
cezalandırıyormuş. Herşey ondan istenebilirmiş ve iyi çocuk olursak, O her
zaman verirmiş.
Böylece kadın,
zaman zaman Tanrı’nın, isteklerini yerine getirerek onu ödüllendirdiğini, zaman
zaman isteklerini ondan uzaklaştırarak cezalandırdığını düşünerek hayatının
evrelerini yaşamış.
Çocukluktan
ergenliğe, ergenlikten orta yaşa, oradan da yaşlılığa doğru ilerlerdedikçe
isteklerinin giderek daha az karşılandığını, çoğunlukla
cezalandırıldığını hissetmeye başlamış. İçinde Yaradana karşı bir küslük
duymaya başlamış. Elimden geleni yapıyorum iyi bir insan olmak için, neden beni
cezalandırıyorsun diye, kızmaya da başlamış.
Hayatı gün
be gün grinin koyu tonlarından siyaha doğru geçiş yapmış. Sonunda öyle bir
noktaya gelmiş ki gözleri güneşi görse de içi hep karanlık kalmış. Sonsuz bir
yalnızlık, terkedilmişlik, sevgisizlik ve acı duymuş. Ölümden sonra cehenneme
gitmekten korkmasa hemen intihar edecekmiş. Adeta nefes almamış. Katlanmış.
Yüzüne seneler boyu taktığı bütün maskeler; iyi evlat, hukuk
öğrencisi, avukat, hakim, eş, anne, büyük anne; hepsi düşmeye başlamış, hepsi anlamsızlaşmış.
Ölümü yavaş
yavaş yaşıyormuş aslında. Bütün bu karanlık hisler onu içten içe yiyormuş. Sonunda
bir kalp hastalığı peydah olmuş. Birsüre ona ağrı, acı yaşattıktan sonra, çok
karanlık,fırtınalı bir günde kalp duruvermiş. Tam o durduğu vakit evine bir
yıldırım düşmüş. Gözleri açık kalmış.
Görüşü
tuhaflaşmış. Sanki odanın içindeki her şey fıldır fıldır dönüyor ve birbirine
eriyormuş gibi görmüş. Evin bütün eşyaları ölesiye ağırlıklarıyla birbirlerinin
içine spiraller halinde erirken kadını da içine çekmiş. Duvardaki saatin kolları
gerisin geriye ışıktan hızlı dönerken, Miki ve Mini Mouse’un vampir dişleri bileklerine
batarken, beyaz sarıklı bir hoca ağzından tükürükleri akarak arapça duayı
tersten okurken, mutfak tezgahındaki anti depseran hapın içinde uyuşuk balıklar
birbirlerini yerken, fareler ve kurtçuklar kadının kalbinde yuva yaparken,
zehirli bir akrep kendisini sokarak rahiminde ölürken, iki uzun yeşil yılan kafasının üstünden
boynuzlarmışçasına evrenin karanlığına doğru uzanırken; dandini dandini
dastana, danalar girmiş bostana; kadın, elinde uzun, süngülü bir tüfekle hürraaa diye
bağırarak Anzakların üstüne koşarken; deniz kara, kara deniz iken, kara delikler birbirleri etrafında dönmeye
başlamışken, ortalarında beliren palyaço elindeki zehirli elmayı kadına
uzatırken; kadın adam, adam çocuk, çocuk dede, dede baba iken, sonsuzluk boyu
her şey anlamsızca birbirine karışırken, sonsuzluk boyu, sonsuzluk boyu,
sonsuzluk boyu sonsuzluk boyu kusarken, kadın sonsuz duygusal ve fiziksel
acılar duyumsamış. Sanki asla bitmeyecek gibiymiş. Bir başı ve sonu yokmuş
gibi.. sonsuz gibi…Fırtınalarla
savrulmuş, yıldırımlarla çarpılmış, güneş patlamasının içinde parçacıklarına
ayrılmış.
Kadının tüm karmaşasının evi olan zihni sonunda bir balon gibi
patlamış. Tam o anda bütün kara delikler birleşmiş ve ortasında bir ışık tüneli
açılmış. Bütün karmaşa birbirninden ayrışarak kadının önünden çekilmiş. Kadın sessiz
bir teslimiyetle karadeliğin içindeki ışığa doğru süzülmüş. Giderek hızlanmış. Giderek
hızlanmış. Giderek hızlanmış. Hızlandıkça ağlamış. Ağladıkça üstünde kalan son
zehirler dökülmüş ve hafifleşmiş. Hızlandıkça hızlanmış ve bir ışık patlaması
ile altın enerji sonsuzluğuna çıkmış. Sonsuzluk kadar uzun bir süre haz duymuş.
Bu geldiği yerde bir bedene ihtiyacı
yokmuş. Yine de sanki nostalji ararmış gibi, şimdi ölüp terkettiği son insan
halinin formuna bürünmüş.
Bu nostaljinin
içine, bu yeni biliş haliyle bakmak için müthiş bir arzu duymuş. Etrafında kırmızı
bir enerji küresi oluşmuş. Kürenin içinde holografik bir film gibi son yaşamını
izlemeye başlamış. İzlemekten de öte bizzat her an yaşadığı hisleri olduğu gibi
ve milyonlarca kez fazlasıyla duyumsamış. Bu kürenin içinde sonsuzluk kadar
uzun bir süre boyunca son yaşamının her anını milyonlarca kez hisselleştirilmiş
olarak yaşamış. Dışardan bakabilen birine, bir an gibi gözükecek bu deneyim, onun
için bir yaşam boyuymuş. Izlerken ve yaşarken sonunda hayatının en karanlık
anlarına tanık olmuş. O terkedilmişlik, o yalnızlık, o acı, o kalp ağrısı, o
bunaltı ve bulanma, o karmaşa, o odadaki tüm maddelerin ağır balçığa dönüşüşü, o
boğan içeri çekiliş, o sonsuz karmaşa, milyonlarca kez daha acı , milyarlarca
kez daha ağır, sonsuz kez daha anlamsız olarak yaşanmış. Ve küçük zihninin
patladığı o an kırmızı küre de patlamış.
Altın
sonsuzluğa çıkarken içinden ilk geçtiği sonsuz haz hissi, katrilyonlarca kez
daha artarak bir sonsuz Ahhhhhhhhh ve OMMMMMMMMMMM olup evrenlerin her köşesine,
her zerresine doğru yayılmış, işlemiş…
Bu sonsuz
orgazm boyunca, evrenin tam bilinçli bütün ışık parçacıkları onunla birlikte
orgazm olmuş.
Ahhhhhhhhhh
HOOOOOOOOOO OMMMMMMMM
Ve O bilmişki,
kadın olarak henüz dünyadaki görevi sona ermemiş. Tekrar Dünya’da olmak için ve
görevine kaldığı yerden devam etmek için dayanılmaz bir istek duymuş ve
dayanmamış da; akmış gerisin geri, içerisin içeri; iç dış olmuş, dış iç… Sonsuz
ışık , sonsuz filtrelerden geçip küçülmüş, daralmış, ağırlaşmış; küçülür gibi,
daralır gibi, ağırlaşır gibi yapmış. Onun bu geri dönüş çabası bütün bir
insanlık ve bütün bir evren için hizmet ve fedakarlıkmış. Tüm hafifliğiyle ağır
bedenine ve kalbinin tam ortasına oturmuş.
Yatakta
yatmakta olan kadının hiç kapanmamış gözlerine buğulu bir görüntü doğmuş.
Elini
kaldırarak gözüne götürmüş. Buğuyu silmek isteğiyle gözlerini ovalamış. Göz
çukurlarına dolmuş yaşlar kurulanmış.
Bir büyük
kalp rahatlamasıyla derin bir nefes almış.
Duvardaki
saat sabah 11:11 ‘i gösteriyormuş ve öyle de durup kalmış.
Üstünde öldüğü
yatağından doğrulmuş. Daha önce duymadığı bir biliş duyumsamış. Kendisinin Tanrı’nın
bir parçacığı olduğunu biliyormuş artık. Ölmeden önceki ve öldükten sonraki
bilişi arasında dağlar kadar fark varmış.
‘Allahım bana
güzel bir hayat ver’ demiş. Derken kendini duymuş. Bu duyduğu, aklının yamaçları
arasında defalarca kez eko yapmış.
“Al al al llllahım
Güzel güzel
güzel birbir bir
Hayat hay
hay hayat
Ver ver ver
ver”
Sonra öksürerek
kıkırdamış ve kıkırdayışı kahkaha olmuş. Ölümün ötesinden gelen her yolcunun
güldüğü gibi gülmüş. Yarıla yarıla gülmüş. Kopmuş gülerken.
Sonra gülmesi
durmuş. Yataktan kalkmış ve yavaş adımlarla pencerenin kenarına yürümüş.
Pencereyi ardına kadar açıp dışarıya bakmış. Yağmurun ıslattığı topraklar yaşam
kokuyormuş. Derince nefes almış ve vermiş. Almış ve vermiş. Nefesinin ve an ve
an varoluşunun farkında olmuş.
Hayatında
ilk defa şöyle dua etmiş: ‘ Yaradanım yürüme fırsatı verdiğin bu sonsuz yol
seçenekleri için şükrediyorum. Artık ne olmadığımı biliyorum. Bütünün en yüksek
hayrına olan hayat yolunu şimdi seçiyorum ve şimdi yürümeye başlıyorum. Sen
kalbimden taşan ve yolumu aydınlatan ışık ve yolumun ta kendisi. Sen o yolda
yanımda yürüyen rehber ve yoldaşlar, sen içinde yürüdüğüm dünya, sen güneş ve
galaksi, sen bu bedenin ve içi ve dışı. Sen her şeysin. Ben Benim. Ben Benim. Ben
Kutsal Ben, An bu an. Şükürler olsun’
O an
itibariyle, daha önce hep ertelediği ve kendisine sunulmasını beklediği
özgürlüğün, sevginin, ve birliğin yolundan yürümeye başlamış. Kalbinden taşan
ışıkla yaratmış ve yaşamış. Yaratmış ve Yaşamış. Yaratmış ve Yaşamış. En yüksek
kader yolunu yaşamış. Işıl ışıl ışımış.
Insanlar bu
bilge kadına doğru çekilmişler. Onun sesini duymak istemişler. Ondan bir hikaye
dinlemek istemişler.
Ve bir gece
bilge kadın, bir kamp ateşinin başında şu minik hikayeyi anlatmış:
“Bir varmış,
bir yokmuş,
Evvel zaman
içinde, kalbur saman içinde bir kız çocuğu varmış aynı annesinin öğrettiği gibi
dua eden…”
O zaman bu
zaman, sesini duyan, hikayesini dinleyen, gözlerine bakan, ellerine dokunan her
kes ‘Tanrıyı gördüm’, ‘Tanrı’yı duydum’ demiş. Aldıkları yüksek ilham ile dönüp
kendi iç dünyalarına bakmış ve içlerindeki Tanrı’yı bulmuşlar…
Ve tüm
varlıklar uyansın
Tüm
varlıklar uyansın…
Aşk ile.
-----
Mucizeye yolculuğumuz, yani dünya çakraları arasındaki yolculuk ve deneyimlerimiz 11 Mayıs itibariyle kaldığı yerden devam ediyor. Yine deneyimlerimizi bu blog sayfasında sizlerle paylaşacağım. Dünyanın kalp çakrası ve taç çakrasından yapacağımız toplu meditasyonlar için oluşturduğum facebook etkinlik sayfasının linki:
https://www.facebook.com/events/164983400855069/
Bir önceki blog yazımda bu etkinliğin detaylarını anlattım. link:
http://journeyto-miracle.blogspot.jp/2018/04/38-kalp-cakras-ve-tac-cakras-maui-ve.html
Son olarak, bir kere de buradan duyurmak istiyorum. Uzaktan görü rehberlik ve şifa seanslarını haziranın ortasına kadar durdurdum. Bu seans hakkında bilgi almak istiyorsanız, strongwings121212@gmail.com adresine email atabilirsiniz..
No comments:
Post a Comment
Note: only a member of this blog may post a comment.